Kendimi bildim bileli Müslümanların yaşadıkları zulümleri yüreğimde hissettim. Onlar meydanlarda cihad ederken, ben evime sığamadım. Bir keresinde bir kampanya vardı. Gazze'nin şehir kodunu veriyorlardı, sonrasında çevirdiğin her numara oradan bir kardeşin numarasıydı. Ben de denedim. Bir iki denemeden sonra bir kız çıktı telefona. Allah'ım ne kadar heyecanlanmıştım. Birkaç saniye sessiz oluşumdan tedirgin olmuştu. Bunu İsrailliler yapıyordu çünkü. Ev telefonlarından evde var olduklarını öğrenip evi bombalıyorlardı. Telefondaki kıza Türk olduğumu ve onlar için dua ettiğimizi söyledim. Gerisi karşılıklı ağlamakla devam etmişti.
Şimdi, Mısır-Suriye yanıyor. Orası yandıkça biz yanıyoruz. Türkiye yanıyor. Onlar zafer gelene kadar sokaklaları terk etmiyorlar. Biz de onların bu onurlu duruşlarında birlikte sokaklardayız. "Biz neden Mısır'a karışıyoruz" diye soranlar var aramızda, ben onlara acırken sorularının cevabını Şehit Esma'nın annesi veriyor; "Erdoğan'nın kızım için ağladığını görünce az da olsa insanlığın kaldığını hissettim."
Rabbim, beni bir gün kilometrelerce uzağımda yaşayan bir insanla karşılaştırıyor. O da kendi ülkesinden uzaklarda yaşıyordu. Ben de onun o sıralar yaşadığı ülkede tanışıyorum kendisiyle... Daha görmeden özlüyordum onu. Çok değişik bir duyguydu. Onu bana sevdiren Allah'a hamd olsun.
Tanıdıkça daha çok sevdim onu. Her gün daha çok. "Uzaklarda olsalar da birbirlerini Allah için sevenler..."
Mısır'da kardeşim var. Darbe olmadan bir ay önce ülkesi Mısır'a geri dönmüştü. O her gün şehit haberlerine uyanırken "Saliham çok dua et derken" benim için parçalanıyor. Yüreğim doluyor doluyor taşıyor. Acının farklı bir boyutu bu, birçok şeyi geride bırakıyor. Yeni tarifsiz duygular veriyor. Acizliğimi hissettiriyor.
Allah seninle olsun.
Allah Mısır'la olsun.
Senin de söylediğin gibi "Zafer yakın kardeşim"
Canım kardeşim...