Her köşesinde binler yaşanmışlığın olduğu yer..
Memlektim diyeceğim ama çok mu eğreti durdu bende..
Ben değil ama annemler babamlar yaşamış ya, ucundan bucağından birşeyler dokunuyor bana buradan...
Son günlerde anneme çokça teklif ettiğim yerdeyim..
Eski köy evimizi biraz onarıp, yaz kış sobanın yandığı, en yakın bakkalın 5 km uzakta olduğu, bahçesine ekip biçtiğimiz sebze meyveyi yediğimiz, yatsıdan sonra herkesin uykuya daldığı, gündüzleri kitap okuyarak geçireceğimiz bir hayat...
Hayal gibi geliyor ama şuan tam da o vaziyetteyim..
Bloguma önceden yazdığım bir yazıyı eklemedim hiç, hep oturduğum anda yazıp yayınladığım yazılarla dolu.. Ama şuan burada internet yok, telefonu elimize alıp köşe köşe gezip bulmaya çalışıyorum bazen.. Sonra da vazgeçip anı yaşıyorum..
Birbiri ardına sıralı dağlar arasından yaklaşan dumanlara bakıyorum.. Dumanların hafifçe dağılmasıyla beliren köylere...
Navigasyon ile bulanamayacak bir yerdeyim... Köylerimiz daha da aşağıda aslında, buradan yukarı ev olmaz desek de daha da yukarıdayım.. Yayla ile köyler arasında.. Sesimin yankı yankı uzadığı topraklarda..
İlkokulda çizdiğimiz o klasik resim burada sanki; iki katlı ev, yanından dere akıyor, dağların arasından güneş yüzünü az gösteriyor.. Buna bir de bol yeşillik, ekili çaylar, mısırlar, fındık bahçeleri ekleyelim... Beline keşan bağlamış, sırtına sepeti çokça doldurmuş bir kadın yapalım, yüzüne yaşanmışlıkların çizgilerini eklesek " ey kizum sen neredensun" dediğini düşünsek, biraz yaklaşmış olursunuz bana.. Henüz, olduğumuz yerdeki kokuyu veren bir teknoloji yok.. O olmadan eksik tüm fotoğraflar, resimler...
Memlektim diyeceğim ama çok mu eğreti durdu bende..
Ben değil ama annemler babamlar yaşamış ya, ucundan bucağından birşeyler dokunuyor bana buradan...
Son günlerde anneme çokça teklif ettiğim yerdeyim..
Eski köy evimizi biraz onarıp, yaz kış sobanın yandığı, en yakın bakkalın 5 km uzakta olduğu, bahçesine ekip biçtiğimiz sebze meyveyi yediğimiz, yatsıdan sonra herkesin uykuya daldığı, gündüzleri kitap okuyarak geçireceğimiz bir hayat...
Hayal gibi geliyor ama şuan tam da o vaziyetteyim..
Bloguma önceden yazdığım bir yazıyı eklemedim hiç, hep oturduğum anda yazıp yayınladığım yazılarla dolu.. Ama şuan burada internet yok, telefonu elimize alıp köşe köşe gezip bulmaya çalışıyorum bazen.. Sonra da vazgeçip anı yaşıyorum..
Birbiri ardına sıralı dağlar arasından yaklaşan dumanlara bakıyorum.. Dumanların hafifçe dağılmasıyla beliren köylere...
Navigasyon ile bulanamayacak bir yerdeyim... Köylerimiz daha da aşağıda aslında, buradan yukarı ev olmaz desek de daha da yukarıdayım.. Yayla ile köyler arasında.. Sesimin yankı yankı uzadığı topraklarda..
İlkokulda çizdiğimiz o klasik resim burada sanki; iki katlı ev, yanından dere akıyor, dağların arasından güneş yüzünü az gösteriyor.. Buna bir de bol yeşillik, ekili çaylar, mısırlar, fındık bahçeleri ekleyelim... Beline keşan bağlamış, sırtına sepeti çokça doldurmuş bir kadın yapalım, yüzüne yaşanmışlıkların çizgilerini eklesek " ey kizum sen neredensun" dediğini düşünsek, biraz yaklaşmış olursunuz bana.. Henüz, olduğumuz yerdeki kokuyu veren bir teknoloji yok.. O olmadan eksik tüm fotoğraflar, resimler...