28 Ağustos 2016 Pazar

Şşş! Kızlar Bağırmaz!

Sosyal medyada çokça paylaşılan bir evlenme teklifi sahnesi vardı... Kız elmayı ısırıyor ve içinden yüzük çıkıyor... Ay ne romantik.. Google amcaya bile sormuşlar "elmanın içinden yüzük çıkan film"...

Bu filmi izledim.. " Şşş! Kızlar Bağırmaz! "

Evet ... Böyle romantik (!) bir sahnesi var. Çok hoş da.. Ama film başka.. Film gerçekler...

Tecavüzcülerin idam edilmesinin gündemde olduğu bu günlerde, çocuk istismarını bir de iran gözüyle izleyin... Tavsiye ettiğim her İran filmi gibi yüreğe oturan cinsten..

Filmi izleyince, elmalı sahne hariç o kadar çok kare kalacak ki aklınızda... 

Bende kalan bir kare de ;



(Şirin'in oyuncağı... Çocukken korkuyla uyandığında, annesinden ninni isterdi.. Ninni ile uyumasına eşlik eden oyuncağı.. Hani hepimizin vardır ya.. Onlardan ya da o.. Şimdi hapiste. Kendisini en büyük suçlu gören annesinin çaresizlik sembolu..)



Filmden birkaç başlık çıkarmak gerekirse;

  • Bir insan düğününe saatler kala neden hiç tanımadığı birini öldürür ki?

  •  Filmde bir Şirin var... Diyor ki; ben yalnız değilim.. Benim gibi yaşayan ölü çok var.

  • Filmde bir avukat var... Diyor ki; Ruhların katilleri neden suçlu değil?

  • Her şeye rağmen aşka karşı duramayanlar..

  • Hayatın meşgalesinde unutulan çocuklar..

  • Suçu birbirlerine yükleyen anne babalar..

  • İtibar ve saygınlıktan yitirilen çocuklar...

  • Ve kısas.









21 Nisan 2016 Perşembe

Anı yaşayalım

Blog günlük gibi evet...
Benim gözümde öle... Tarihe not düştüğüm bir sayfa..
İstediğimi yazdığım, paylaştığım, tavsiye ettiğim bir sayfa...

Hızlı yaşamaya devam ediyorum... Bu benim elimde değil elbette..

Evlendim ve bir bebeğim oldu..

Bu süreç bu kadar kısa mı anlatılır?

Uzun uzun hamilelik tavsiyeleri verip blogger anne moduna girmek istemiyorum...

Tek bir sahne jetonumun düşmesine yetti.

Doğum yaptığım gecenin sabahında, minik oğlumun hastanede yanımda yatan pusette kıpırdanmaları başlamıştı yine. Belli ki acıkmıştı. Onun karnını doyurup, yüzüne bakmıştım.. O sıra güneş doğuyordu.. Penceremden dışarı baktığımda Bursa gözüme çok farklı görünmüştü...

Çalıkuşu Feride'den midir nedir bilmem... Bursa bana hep bir roman şehri gibi gelmiştir. Bir filmin en güzel sahnesi olarak çekilmişti bu fotoğraf beynime.. Dünyadan ufalarak odama giren bir gizli makine ile.

Şimdi ben de o şehrin , o hikayenin ve en önemlisi kendi yaşamımın başroluydum... Bu klişe şimdi anlam buldu hayatımda.

Kaç ev değiştirdim doğduğumdan beri... Çok büyük laflar edip şehir de değiştirdim, İstanbul'dan ayrılmıştım, dönüp teker teker baktığımda çok şey yaşanmıştı.. Hepsi bir dönemde kaldı. Şimdi yeni bir dönem hayatımda..

Ara ara yine bu bebek benim mi? Bana mı emanet diye sormuyor değilim kendime.. 3 aylık şimdi Mahir... Dün, "bana anne dediğinde ne yaparım acaba?" diye düşündüm. Mahir'in geleceğine dair ilk düşüncemdi.. Sonra bir daha Mahir 3 aylık olmayacak Saliha dedim. Anı yaşa..


Anı yaşayalım dostlar. Doğmuş olsa da bi sene sonra giyeceği donları şimdiden biçmeyelim.
Benim verdiğim kısa bir örnek.

Doğumun hamileliğin başı sonu ortası her anı mucize her anı özel her anı şükür.

Ne kadar zor geçse de süreç hepsi geçici.. Her an geçici... Üzüntü de keder de..
Doğumda öle dedim kendime.. Bu an da geçecek. Az daha sabır..

Büyüklerin tavsiyesine kulak verelim.
Anne olarak yapıp ya da yapmamak bize kalmış.
Kimse evladına  kıyamaz.
Herkesin çocuğu özel.
Daha doğmadan "seninki kaç kilo seninki kaç cm uzamış bu ay" muhabbetlerine girmeyelim.
Kıyaslamayalım çocuklarımızı.
Dünyadaki ilk anne biz değiliz.
Gelecek için endişelenmeyelim..
Ve unutmayalım ki her an geçicidir..
Her an ve her duruma şükredebilmek en büyük kar yanımıza..

Selametle..