18 Mayıs 2011 Çarşamba

90'lardan bir gün

              Güneş yüzünü göstermeye, sıcaklığını hissettirmeye başladığında aklıma ilk gelen meyve erik olurdu hep. Yine öyle... Erik... Can eriği... Böyle tuza bandıra bandıra olanlardan hani. Çocukluk yıllarımın en zevkli zamanlarından biri de eriğe dalmak. Evet... Eriğe dalmak. Siz bilmiyor musunuz?
             Önce arkadaşlar ile toplanıyoruz. Mahallede belirlediğimiz, bahçesinde her türlü meyve olan ve eriği en tatlı olan amcamızın bahçesinden içeri usulca sokuluyoruz.Elbette sokağın başında her ihtimale karşı duran bir gözcümüz hali hazırda beklemekte. Tişörtümüzü ağzımıza alarak oluşturduğumuz torbamızın içine erikleri yaprakları ile birlikte doldurmaya başlıyoruz. Arada ağzımıza da atmıyor değiliz. Ve çok nadir olsa da dal kırdığımız zamanlarda var hani. Bu olay süre gelirken hevesimiz;
- "Eriğe dalan vaaaarrrrrr." sesleri ile bölünüyor.
Suni poşetimizin içinden eriklerin düşmemesi için gösterdiğimiz uğraş hala anılarımda. :) Bir ağacın dibinde soluklanıp kalan erikleri bitirene kadar yiyoruz. Karnımızın ağrısını hissediyoruz ama daha karanlık çökmedi ki. O yüzden eve gitmeye gerek yok. Nerede bizim misketler!

            Herkesin belirli çukur yerleri var zaten. Orada sıraya geçip misketlerimizi diziyoruz. Tabi ki en uğurlu bulduğum cicoz benim elimde onunla atacağım. Hoppp... Hepsi dağıldı. O da ne! Ezan okunuyor sanırım.
- Salihaaa!!!
- Tamam anne geliyorum.
Nasıl üttüm ama seni naber :)
Üttüğüm misketlerim ile eve dönebilirim artık..

17 Mayıs 2011 Salı

bir,iki,üç...

  • Ağzını sonuna kadar açıp onca insanın içerisinde kardeşini, arkadaşını rencide ettikten sonra,
  • O senin hakkındı aslında, git! al! hesap sor! bunu onun yanında bırakma! gibi dolduruşları yaptıktan sonra,
  • Onun bunu sözünü dinleyip sevdiğim insanlara haksızlık ettikten sonra,
  • Hırs ile azim arasındaki çizgiyi kaybettikten sonra,
  • Nasıl olduğumu değil, herkesin beni nasıl görmesini ön planda tuttuğumu anladıktan sonra,
  • Üç, beş kuruş fazla kazanmak için harama el uzattıktan sonra,
  • Bir onun bir de şunun tadına bakayım ne olur canım diye gaflete kapıldıktan sonra,
  • Her gece ölümü hatırlayıp sabah yeniden "ne olacak aman boşver" demenin ne büyük hata olduğunu anladıktan sonra,
  • Hak ve özgürlüğü sadece kendi için isteyenleri gördükten sonra,
  • Sevenleri sevdiğine vermedikten sonra :) ,
Şu üç günlük dünyanın ne kadar boş olduğunu tekrar diyesim geldi. Bir, iki,,,,, üç. Ve bitti.

15 Mayıs 2011 Pazar

Neredeydik... Cumalıkızık...

                 Uludağ eteklerinde yer alan 7 kızık köylerinden Cumalıkızık Köyü'nü duyanlarınız, ya da ziyaret edenleriniz vardır. Orhan Gazi'nin 7 oğluna kurduğu 7 Kızık köyü. Uludağ'ın kuzeyindeki dik etekler ile vadilerin arasında sıkışıp kalan yöre köylerine bu konumlarından dolayı ''kızık'' adı verilmiştir.
                Köyün bütün yolları arnavut kaldırımları ile kaplı. Dereden gelen su, karşılıklı evlerin arasında akmakta. Yazın çıplak ayak ile buz gibi suda gezmenin tadı bir başka. Birçok diziyede ev sahipliği yapan bu köyün evleri gerçekten çok güzel. Bursa evlerine hayran olan birisi olarak söylüyorum bunları. Halk misafirperver ve evlerini açabiliyorlar size. Zaten buradaki çoğu evin hanımları, evlerinin alt katını (genelde avlu olan) gözleme, şifalı otlar, marmelatlar vs. satışları için kullanıyorlar. Uludağ eteklerinde yer alan köyün havası, suyu çok temiz. Orada kalacağınız birkaç günde tavsiye edebileceğim en güzel şey yürüyüş olsa gerek. Bir de tamamen organik kahvaltı :)
               Kızık köylerinden dereye yakın olan köye "Derekızık" adı verilmiş. Geçtiğimiz yaz bir günümüzü bu köyü gezmeye ayırdık. Derenin yanına kurulmuş bir işletmede güzel bir kahvaltı yaptık. İşletmenin konukları için hazırlamış olduğu antika köşesi hala gözlerimin önünde. Çok çeşitli bir antika köşesi vardı. Bunun yanı sıra. Piknik yapılabilecek geniş bir alan, isteyenler için işletmenin sunduğu yemekler, oyun alanı, yürüyüş parkuru, derenin üzerine kurulmuş masalarda devam eden sohbetler.
Güneşin kendini hissettirmeye başladığı şu günlerde haftasonlarını değerlendirmek için güzel bir yer olduğunu düşündüğüm Cumalıkızık, tavsiyemdir sizlere. :)

1 Mayıs 2011 Pazar

Özlemişim :)

            Hepinizin bildiği üzere bloguma ambargo kondu(!) Hadi abartmayayım kurunun yanında yandım sadece. Blogum hala kapalı aslında. Şuan bu yazıyı okuyabilmenizin sebebi bilgisayarlarınızdaki bazı ayarların yapılmış olmasıdır. Yasak kalkmadı anlayacağınız. Sesim hala kısık, ama ben bağırmaya çalışıyorum; ben buradayım :)
            Önceden oturup yazı yazma gibi bir adetim bulunmamaktadır. Ne zaman bilgisayarın başına otururum, o zaman Allah ne verdiyse yazarım işte. 2 ay gibi uzun bir zamanda içimde bir şeyler birikti elbette. Fakat yazsam herkes okuyamayacak diyerek geri ittim duygularımı. E bugün baktım olacak gibi değil, dostlara arkadaşlara yeniden merhaba diyerek yasakçı zihniyete direnmeye karar verdim. Herkese yeniden merhaba!

Not: Bu yazının bugün ile bir alakası yoktur. Devrimci ruhum her gün yaşamaktadır. :)