İnsanın yaşı
ilerlediği zamandı galiba. Bu geçmişi sürekli hatırlama halleri. Kaç gündür
lise yıllarımda dolaşıyorum.
Film
şeritleri gibi sahneler geliyor gözümün önüne. Birinden diğerine zıplıyorum. Bu
durumdan da nasıl mutlu oluyorum. Evin yerlerini silerken demin kelimeler ve
sahneler birbirini kovaladı beynimde adeta. Kendimi bilgisayar başında buldum.
Neler yazacağımı önceden asla planlayamam. Konuşmalarım da öyledir. O sıra üç
düşünüp bir söylemeye çalışırım. Şimdi beynim düşünür ben dökerim kaleme. Bir değişik
hal ile…
Lisem, Sarıyer’in
en güzel yerindeydi. Arkadaşlarım özenle seçilmiş gibi sıralanmıştı yanıma. Öyle
ki devamında dost olabilmiştik birbirimize… Hüznümüz bile en güzel
anılarımızdandı. Elhamdülillah. Rabbime şükürler olsun.
Bu
bahsettiğim sahnelere gelirsek eğer;
Bazı günler dersin
iptali ya da başka bir sebepten erken çıkardık. Bir arkadaşım ile Taksim’e giderdik.
İlk nasıl başladı bu bilmiyorum aslında. Sonrasında neredeyse her hafta gidiyorduk.
Taksim’in en
büyük kilisesi; Sen Antuan…
Evet... En
çok oraya gidiyorduk… Peki ne yapıyorduk burada.
İlk zamanlar izliyorduk insanları ne
yapıyorlar bunlar diye. Mum yakanlar, diz çökenler, papaza soru sormak için
sıraya girenler, günah çıkarma odalarında ağlayanlar... Gide gele her bir
köşesini ezberlemiştik… Papaz lojmanına girene kadar izlerdik mesela. Akşama doğru da evsizler gelirdi yemek almaya kapıda bekledikleri bir köşe olurdu. Çok
kalabalık olurdu bu kilise. Hava çok soğuk olmadığı zamanlardı sanırım.
Daha sonralarda;
Bir adım öteye geçip, mum yakanlarla konuşmaya başlamıştık. Neredeyse %80’i Müslümandı
bu kişilerin. Evet … ve girişte her iki tarafta var olan vaftiz suyunu sürenlerde de birçok Müslüman vardı. Konuştuklarımızın çoğu bu yanıtı vermişti.
Peki neden
diye sorduğumuzda,
-
Burası
da Allah’ın evi değil mi? Dua edip dilekte bulunuyoruz…
Diyorlardı…
Ne
yapabiliriz diye birbirimize bakıyorduk arkadaşımla… Anlatmaya çalışıyorduk bildiklerimizi…
Güvenliğin
dikkatini çekiyorduk artık.
En son
papaza soru sormak için girdiğimiz kuyrukta, sıra bize gelip soru sorduğumuzda papaz
da bizi mimlemişti artık. Hiçbir zaman
sorulara yanıt alamadık hep bize girişte sağda olan kitaplara yönlendirdi. Bir
diğer güvenlik de bizi mimlemişti artık bu kiliseye girişimiz kolay
olmayacaktı.
Taksimde
kiliseden çok ne vardı ki. Tünele doğru yine solda merdivenlerle iniyorduk oraya bu kısmı da çok net hatırlıyorum; Santa Maria Draperies kilisesi,
yine bir Katolik kilisesi…
Burada genel
de hiçbir dine inanmayan kişilerle konuşmuştuk. Ve onların da birçoğu Kuran-i
Kerim hariç diğer kitapları okumuşlardı.
Bir sonraki
hafta için sözleşiyorduk. Aynı yerde buluşup Kur’an meali getiriyorduk…
Bir diğeri,
bir ayet gösteriyordu bize. “Böyle bir dine mensup nasıl olabilirim diyordu”.
Bahsettiği
ayet ahzab 50 ydi. Bildiğimizi anlatıyor, bilmediğimizi gelip okulda
hocalarımıza sorup, bir sonraki hafta buluşuyorduk yine.
Aylar sürmüştü
bu koşuşturma… Aylık akbilimizle finükülere binerdik Galata’dan Karaköy’e
geçerdik. Oradan Eminönü. Taksim, İstiklaldeki nostalji tramvayı koşup yakaladığımız
da çoktur. Bu satırları okurken arkadaşım hatırlar mı acaba kilisenin yanındaki
börekçiyi. Kapısında mendil satan, bir ayağı olmayan abiyi ve onun küçük oğlunu.
Hatırlar tatbikî.
Nedense bu
son günlerde bu iki kız çocuğu dolaşıyor kalbimin sokaklarında. Ne güzel ne heyecanlı
ne cesaretli kızlardınız siz öyle. Lise yıllarınızda bir kesit paylaştım. Şimdi
bu kızlardan biri Londra’da biri Bursa’da.
20 yıl geçti
üzerinden. Bugün bir yerlerde yazılacağını bilmeden yaşandı yıllar. Bir diğer
arkadaşları okuyunca.
Cidden öyle
mi yapıyordunuz diye soracaklardır?
Evet…
Daha neler
yapıyorduk plansız, ansız.
Sultanahmet…
Küçük Ayasofya, sahaflar, Süleymaniye…
Bir de Rumelihisarı’na
gidiyorum bu aralar. O iki sur arasında ayaklarımı sallandırıp oturduğum
anlara. Tıpkı salıncakta sallanır gibi başımı arkaya yaslayıp ayaklarımı boğaza
uzattığım zamanlara. Arabayla geçerken baktığımız o surlar var ya. He işte en
arka sağ köşedekine çıkardık bir diğer değerlim, arkadaşımla… Şimdi asla yapamayacağımı
biliyormuşçasına nasıl da tadını çıkarmış o anın. Oh…
Her biri çok
güzeldi. Hayallerimiz üniversite hayatlarımız sürprizlerdi.
Acısıyla
tatlısıyla hepsi kabulümüz her birine eyvallah.
O heyecanlı
kız ara ara hep gelsin yüreğimden beynime. Çok derinlere gömmedim ben onu. 😊