Bir film furyasıdır gidiyor bende..
Ama merak ediyorum kültürlerini diye en başından demiştim..
Geçenlerde bir İran filmi paylaşmıştım.. Genelde bir tane ile bırakmam bir süre devam ederim. Eskileri yenileri izlerim. Şarkıları, kültürleri, devleti, kıyafeti öyle de uzar başlıklar... :)
Bir tavsiye, bir isim, bir görüntü ile kaybolabilirim derinliklerde.
Majid Majidi... İran'ın en ünlü yönetmenlerinden.. Benim kendisini tanımam çok geç oldu. Filmlerini izleyenleri şanslı görüyorum.
Sinema bölümü öğrencisi olan bir arkadaşımın tez konusuydu. Bir sohbet esnasında bahsetmişti.
İyi ki de bahsetmiş. Siz de filmlerini izleyince büyük ihtimalle aynı şeyleri düşüneceksiniz..
Bu adam için acıyı tam içinden yakalıyor diyebilirim. İlk izlediğim filmi (İran filmlerine ilk başladığım film aynı zamanda) ;
Kör bir çocuğun dünyası diyeceğim ama.. O mu göremiyor biz mi, filmin sonunda düşündürüyor..
Gözden kalbe uzanan Muhammed'in hikayesi.. İlk sahnelerinden son sahnelerine kadar hüznü yaşatan muhteşem bir film.
Yatılı bir okulda okuyan Muhammed yaz tatili gelmesiyle, ailesinin ve özellikle babaannesinin yanına dönmek için sabırsızlanmaktadır. Muhammed'in farkında olduğu bir şey vardır. Babası Muhammed'i istememektedir.
Filmin başlarında okula gelen babasının eline sarılıp da "Gelmeyeceksin diye çok korktum" dediğinde filmin sonunu nasıl getireceğimi düşünmüştüm.
Filmin diğer başrolü hiç şüphesiz Muhammed'in babaannesi. Muhammed'e olan sevgisi, merhameti.. Gerçek bir babaanne. Doğallık abidesi.
Muhammed'in marangoz ustasıyla geçen diyalogları da filmin diğer önemli yerleri arasında.
Son sahne ise, kafamda hep başka türlü sonla bitirdiğim bir film olarak kalacak.
- "Cennetin Çocukları" (1997)
Film ile ilgili görsellere baktığım zaman, ağlamaktan bir hal olacağım diye düşünmüştüm. "Çocukların bakışları, ne acı bu ya" diye bir ön yargım vardı..
Evet acı ama, öyle güzel yakalanmış ki.
(Filmlerde etkilendiğim ve ön plana çıkan sahneleri genelde yazmak istemiyorum.. İzlerken o sahneyi bekliyormuş gibi oluyorum ben :) siz de öyle olmayın diye yazmıyorum.. Öyle de içimde kalıyor, biraz çıtlatıyorum.)
Filmin konusu için hangi özet kelimeyi kullanabilirim diye düşünüyorum. "Bir çift ayakkabı" desem, duygusu eksik kalacak. Umut var, fakirlik var, dürüstlük var, masumiyet var... Bir çift ayakkabıyı ortaklaşa kullanan iki kardeş; Ali ve Zehra var..
Yönetmenin ne kadar güçlü olduğunu bir de çocuklardan anlıyorum. İzlerken gerçekten "Cennetin çocukları" diyesi geliyor insanın.
En etkileyici sahnelerden birisi de; Ali'nin katıldığı atletizm müsabakası.. Bu müsabakada Ali'nin 3. olmak istemesi. Çünkü 3. lük ödülü bir çift ayakkabı. Yarışma sonucunda 1. olan Ali'nin yaşadığı "Kazanmak bazen kaybetmektir" duygusu.
Sovyetlerin Afganistan'ı işgali ve sonrasında Afganistan'da başlayan iş savaşlar ile İran'a göç eden insanlar..
İran'da zor şartlarda yaşamaya çalışan Afgan göçmenler.
Bunlardan birisi Baran'ın ailesi. Baran'ın babası, bir inşaatta çalışıyor ve iş kazasından dolayı artık çalışamayacak durumdadır. Yerine kızı çalışmaya başlıyor. Ama Baran olarak değil Rahmet olarak. Yani erkek kılığında.
İnşaatta Rahmeti kendine rakip olarak gören Latif çıkıyor karşımıza. Ancak Rahmet'in Baran olduğunu anladığında işin rengi değişiyor. Latif Baran'a aşık olur.
Baran rolünde Zehra Bahrami oynuyor. Tek kelime etmeden, bakışlarıyla, iffetiyle... Süper bir oyunculuk.
İnşaat ustası rolünde ,Majid Majidi'nin diğer filmlerinde de oynayan Mohammed Amir Naji kendisine hayran bıraktırıyor.
Latif rolündeki Hosseini Abedini... Tam bir delikanlı bir parlayıp bir sönen, hırslı, aşık, fedakar..
Filmdeki kesitlerde, Latif'in ayakkabıcı arasındaki diyaloglar çok etkileyici.
Arap, Fars, Azeri, Kürt, Türk izleri var filmde.
Yağmurla başlayıp, yine yağmurun bir ayak izini silmesiyle bitiyor film.
- Serçelerin Şarkısı (2008)
Muhammed Amir Naji'nin başrolde oynadığı Serçelerin Şarkısı da Majid Majidi'nin önemli baş yapıtlarından.
Başrol Kerim, deve kuşu çiftliğinde çalışmaktadır. Bir gün çiftlikten deve kuşunun kaçmasıyla, Kerim'in işine son verilir. Kızının işitme cihazını tamir ettirmesi gereken Kerim, Tahran'a gitmesiyle hayatındaki değişikleri başlar.
Samimiyeti, dürüstlüğü, aile kavramını en güzel örneği ile bulabileceğimiz bir film..
Kerim'den birkaç sahne paylaşmak gerekirse; Deve kuşu kılığına girip kaybolan deve kuşunu aradığı sahne :)
Bir diğeri de helal ve haramı ayırt edeceğimiz erik sahnesi :)
Filmin diğer önemli oyuncuları başta Kerim'in oğlu olmak üzere köyün diğer çocukları...
Köyde bulunan bir depoyu temizleyip, balıkların yaşayabileceği bir hale getiren çocuklar...
Japon balıklarını taşıdıkları kabın patlamasıyla etrafa savrulan balıklar...
Çaresizliğin okunduğu o masum bakışlar..
Türk ve Azeri müzikler yine çok başarılı.
Her şartta mutlu olmaya çalışan insanlar izleyeceğiz bu filmde..
Majid majidi' den geç kalmış bir paylaşımdı bu.
İyi seyirler...