27 Şubat 2011 Pazar
Siz tanıyor musunuz?
Siz tanıyor musunuz?
Teselli olsun diye söylerler ya hep sevdikleri ile ayrılanlara.
Siz tanıyor musunuz?
Güven, sevgi, sadakatin bir arada bulunmasıymış.
Siz tanıyor musunuz?
Tam şimdi buldum diyorsunuz. Bir dönüp bakıyorsunuz. Yok o da değilmiş.
Siz tanıyor musunuz?
Doğru insandan bahsediyorum. Tanımıyor musunuz?
Tanıyorsanız eğer teselli ettiğiniz insanlara nasıl bir şey olduğunu da açıklayın bir zahmet.
Yok eğer tanımıyorsanız, boşuna teselli cümleleri sarf etmeyin. Çünkü karşınızdaki bunları duymayı beklemez sizden.
O sadece bedenen yanınızdadır. Ruhen başka bir diyarda. O diyardan buraya, yanınıza almanız gerekir.
Ve bunu "doğru insanı bulacağına eminim şekerim" diyerek yapamazsın. O da zaten doğru insanı bulduğunu düşünüyordu kendince. O yüzden bu durumda. O yüzden tedirgin, o yüzden korkuyor. O yüzden bir çare bakıyor yüzünüze.
Çıkmaz sokakta olanları başka bir çıkmaz sokağa sokmayın.
Ben teselli etmeyi bilmem. Beceremem. Yanında oturur dinlerim sadece.
Ama saçma geliyor bana bu doğru insan muhabbeti.
Onların gerçekten bir dost eline, teselliye ihtiyaçları var. Siz de öyle düşündüğünüz için yanında olmak istiyorsunuz belki ama ucu açık cümleler kurmayın. Net olun, gerçekten yanında olduğunuzu hissettirin.
Klişeleşmiş sözler bana çok uçuk geliyor. Havada duruyorlar.
Kime göre doğru?
Kime göre yanlış?
Ne yaparsa doğru?
Ne yaparsa yanlış?
Yok o doğru insanı bulacak eminim diye diretenlerdenseniz eğer;
Bana da bir açıklar mısınız?
Ben tanımıyorum. Siz tanıyor musunuz?
Kim bu doğru insan?
Teselli olsun diye söylerler ya hep sevdikleri ile ayrılanlara.
Siz tanıyor musunuz?
Güven, sevgi, sadakatin bir arada bulunmasıymış.
Siz tanıyor musunuz?
Tam şimdi buldum diyorsunuz. Bir dönüp bakıyorsunuz. Yok o da değilmiş.
Siz tanıyor musunuz?
Doğru insandan bahsediyorum. Tanımıyor musunuz?
Tanıyorsanız eğer teselli ettiğiniz insanlara nasıl bir şey olduğunu da açıklayın bir zahmet.
Yok eğer tanımıyorsanız, boşuna teselli cümleleri sarf etmeyin. Çünkü karşınızdaki bunları duymayı beklemez sizden.
O sadece bedenen yanınızdadır. Ruhen başka bir diyarda. O diyardan buraya, yanınıza almanız gerekir.
Ve bunu "doğru insanı bulacağına eminim şekerim" diyerek yapamazsın. O da zaten doğru insanı bulduğunu düşünüyordu kendince. O yüzden bu durumda. O yüzden tedirgin, o yüzden korkuyor. O yüzden bir çare bakıyor yüzünüze.
Çıkmaz sokakta olanları başka bir çıkmaz sokağa sokmayın.
Ben teselli etmeyi bilmem. Beceremem. Yanında oturur dinlerim sadece.
Ama saçma geliyor bana bu doğru insan muhabbeti.
Onların gerçekten bir dost eline, teselliye ihtiyaçları var. Siz de öyle düşündüğünüz için yanında olmak istiyorsunuz belki ama ucu açık cümleler kurmayın. Net olun, gerçekten yanında olduğunuzu hissettirin.
Klişeleşmiş sözler bana çok uçuk geliyor. Havada duruyorlar.
Kime göre doğru?
Kime göre yanlış?
Ne yaparsa doğru?
Ne yaparsa yanlış?
Yok o doğru insanı bulacak eminim diye diretenlerdenseniz eğer;
Bana da bir açıklar mısınız?
Ben tanımıyorum. Siz tanıyor musunuz?
Kim bu doğru insan?
25 Şubat 2011 Cuma
Şems'in 40 kuralı
Gönlü geniş ve ruhu gezgin sufi meşreplilerin kırk kuralı:
1. kural: Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok, eğer, tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.
2. kural: Hak yolunda ilerlemek yürek işidir,akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun,omzun üstünde ki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol silenlerden değil !
3. kural: Kur’an dört seviyede okunabilir. İlk seviye zahiri manadır. Sonra ki batıni manadır. Üçüncü batıninin batınisidir. Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye.
4. kural: Kainattatki her zerrede Allah’ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil, her an her yerdedir. Allah’ı görüp yaşayan olmadığı gibi, onu görüp ölen de yoktur. Kim O’nu bulursa, sonsuza dek O’nda kalır.
5. kural: Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. Aman sakın kendini diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği:
Bırak kendini, ko gitsin; akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!
6. kural: Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk konusunda dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur.
7. kural: Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, hakikati keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.
8. kural: Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! istediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.
9. kural: Sabretmek, öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.
10. kural: Ne yöne gidersen git, doğu,batı,kuzey ya da güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.
11. kural: Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir sen zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.
12. kural: Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.
13. kural: Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı, hoca ,şeyh, şıh var. Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil.
14. kural:Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?
15. kural: Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldür. Tek tek her birimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermek için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.
16. kural:Kusursuzdur ya Allah, onu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde beklebilir. Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan’dan ötürü yaratılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir , ne layıkıyla sevebilirsin.
17. kural: Esas kirlilik dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.
18. kural: Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde ara, dışında, başkalarında değil ve unutma ki nefsini bilen Rabb’ini bilir. Başkalarıyla değil sadece kendiyle uğraşan insan sonunda mükafat olarak Yaradan’ı tanır
19. kural:Başkalarından saygı,ilgi ya da sevgi bekliyorsan önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.
20. kural: Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.
21. kural: Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi,hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek,kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk’ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.
22. kural: Hakiki Allah aşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur. Ama bekri aynı namazgaha girdimi orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.
23. kural : Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı , kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir , ya kıymet bilmeyiz.
Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadırne tefritte. Sufi daima orta yerde…
24. kural : Madem ki insan eşref-i mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda Allah’ın yeryüzünde ki halifesi olduğunu hatırlayarak , buna yakışır soylulukta hareket etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile, gene de başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.
25. kural : Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu an da burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.
26. kural : Kainat yekvücud, tek varlıktır. Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti herkesin yüzünü güldürebilir.
27. kural : Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır, şer çıkarsa sana gerisin geri şer yankılanır.
Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin herşey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse dünya değişir.
28. kural : Geçmiş zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz. Sufi daima şu anın hakikatini yaşar.
29. kural : Kader hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten,”ne yapalım, kaderimiz böyle”deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin,ne de hayat karşısında çaresizsin.
30. kural : Hakiki sufi öyle biridir ki başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa, hatta iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kelime kötü laf etmez.
Sufi kusur görmez kusur örter.
31. kural : Hakk’a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık, kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp… Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bunda ki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise ,ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.
32. kural : Aranızda ki perdeleri tek tek kaldır ki Allah’a saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur, dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma. İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama !
33. kural : Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen hiç ol! Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışında ki biçim değil içinde ki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil hiçlik bilincidir.
34. kural : Hakk’a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır; emin bir beldede yaşar.
35. kural : Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Allah’a inanmayan kişi ise içinde ki inananla. İnsan-ı kamil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler kişi. Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.
36. kural : Hileden,desiseden endişe etme. Eğer birileri sana tuzak kuruyor, sana zarar vermek istiyorsa, Allah da onlara tuzak kuruyordur. Çukur kazanlar o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar esasına göre işler. Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer. O’nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz. Sen sadece buna inan !
37. kural :Allah kılı kırk yaracak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır; bir de ölmek zamanı.
38. kural : Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım ? Diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.
Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa,yazık !
Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.
39. kural : Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem bütün hiçbir zaman bozulmaz. Her şey yerli yerinde kalır, merkezinde… Hem de bir günden bir güne hiçbir şey aynı olmaz.
Ölen her sufi için bir sufi daha doğar.
40. kural : Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani diye sorma!Ayrımlar ayrımları doğurur. Aşk’ın hiçbir sıfat ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde ya da dışındasındır, hasretinde..
1. kural: Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok, eğer, tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.
2. kural: Hak yolunda ilerlemek yürek işidir,akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun,omzun üstünde ki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol silenlerden değil !
3. kural: Kur’an dört seviyede okunabilir. İlk seviye zahiri manadır. Sonra ki batıni manadır. Üçüncü batıninin batınisidir. Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye.
4. kural: Kainattatki her zerrede Allah’ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil, her an her yerdedir. Allah’ı görüp yaşayan olmadığı gibi, onu görüp ölen de yoktur. Kim O’nu bulursa, sonsuza dek O’nda kalır.
5. kural: Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. Aman sakın kendini diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği:
Bırak kendini, ko gitsin; akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!
6. kural: Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk konusunda dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur.
7. kural: Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, hakikati keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.
8. kural: Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! istediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.
9. kural: Sabretmek, öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.
10. kural: Ne yöne gidersen git, doğu,batı,kuzey ya da güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.
11. kural: Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir sen zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.
12. kural: Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.
13. kural: Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı, hoca ,şeyh, şıh var. Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil.
14. kural:Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?
15. kural: Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldür. Tek tek her birimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermek için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.
16. kural:Kusursuzdur ya Allah, onu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde beklebilir. Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan’dan ötürü yaratılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir , ne layıkıyla sevebilirsin.
17. kural: Esas kirlilik dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.
18. kural: Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde ara, dışında, başkalarında değil ve unutma ki nefsini bilen Rabb’ini bilir. Başkalarıyla değil sadece kendiyle uğraşan insan sonunda mükafat olarak Yaradan’ı tanır
19. kural:Başkalarından saygı,ilgi ya da sevgi bekliyorsan önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.
20. kural: Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.
21. kural: Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi,hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek,kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk’ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.
22. kural: Hakiki Allah aşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur. Ama bekri aynı namazgaha girdimi orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.
23. kural : Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı , kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir , ya kıymet bilmeyiz.
Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadırne tefritte. Sufi daima orta yerde…
24. kural : Madem ki insan eşref-i mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda Allah’ın yeryüzünde ki halifesi olduğunu hatırlayarak , buna yakışır soylulukta hareket etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile, gene de başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.
25. kural : Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu an da burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.
26. kural : Kainat yekvücud, tek varlıktır. Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti herkesin yüzünü güldürebilir.
27. kural : Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır, şer çıkarsa sana gerisin geri şer yankılanır.
Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin herşey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse dünya değişir.
28. kural : Geçmiş zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz. Sufi daima şu anın hakikatini yaşar.
29. kural : Kader hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten,”ne yapalım, kaderimiz böyle”deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin,ne de hayat karşısında çaresizsin.
30. kural : Hakiki sufi öyle biridir ki başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa, hatta iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kelime kötü laf etmez.
Sufi kusur görmez kusur örter.
31. kural : Hakk’a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık, kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp… Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bunda ki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise ,ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.
32. kural : Aranızda ki perdeleri tek tek kaldır ki Allah’a saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur, dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma. İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama !
33. kural : Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen hiç ol! Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışında ki biçim değil içinde ki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil hiçlik bilincidir.
34. kural : Hakk’a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır; emin bir beldede yaşar.
35. kural : Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Allah’a inanmayan kişi ise içinde ki inananla. İnsan-ı kamil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler kişi. Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.
36. kural : Hileden,desiseden endişe etme. Eğer birileri sana tuzak kuruyor, sana zarar vermek istiyorsa, Allah da onlara tuzak kuruyordur. Çukur kazanlar o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar esasına göre işler. Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer. O’nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz. Sen sadece buna inan !
37. kural :Allah kılı kırk yaracak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır; bir de ölmek zamanı.
38. kural : Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım ? Diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.
Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa,yazık !
Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.
39. kural : Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem bütün hiçbir zaman bozulmaz. Her şey yerli yerinde kalır, merkezinde… Hem de bir günden bir güne hiçbir şey aynı olmaz.
Ölen her sufi için bir sufi daha doğar.
40. kural : Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani diye sorma!Ayrımlar ayrımları doğurur. Aşk’ın hiçbir sıfat ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde ya da dışındasındır, hasretinde..
24 Şubat 2011 Perşembe
İstanbul trafiği
Sabah 5:30 sularında başlayan, akşam 20:00 sularını bulan ve ortalama 120 km olan yolcuğumdan şikayetçi değilim aslında. İstanbul'u da seviyorum. Ama şu trafik yok mu, insanın sinirlerini oynatıyor. Gün boyu yoğun olan başım bir de trafiği kaldıramıyor. Aslında herkes bu dertten muzdarip, İstanbul'un çözülemeyen en büyük sorunu.
Günde 8-9 vasıta değiştiriyorum. Hızlı olsun diye metro kullanıyorum. Ama yine kalabalık otobüslerde yolculuk ediyorum. Bu gün son bindiğim otobüs şoförünün sabrına hayran kaldım. Kapanmayan ön kapıyı on defa kapatmaya çalıştı ve on birinci kapamada "lütfen biraz çekilir misiniz?" dedi. Daha sonra öndeki otobüsü korna çalarak durdurmasını isteyen genç kızı da kırmayıp kornaya defalarca bastı. Hayır böyle yapması normal gelebilir sizlere ama benim gördüğüm şoförler genelde agresif oluyorlar.
Gel gelelim trafikte tek başına araba kullanan insanlara. Sadece benim gözüme mi batıyorlar? Bazıları istisna ama şunu söylemek istiyorum. Bir çoğuna sorsalar İstanbul trafiğinden şikayetçidir. Ama hiçbiri arabasını bırakıp metroya binmez. Birçoğu benzin fiyatının artışından şikayetçidir. Ama bir araba da çocuklarına sonra bir tane de eşine alırlar. Arabam yok diye söylemiyorum bunları. Olsa bile mecburi olmadıkça tek başıma çıkmam yola. Mecburi olmadıkça trafiği, bir de ben işgal etmem.
İstanbul seni seviyorum. Varsın trafiğin kusur olsun, sabırlı şoförlerin çok olsun :)
Günde 8-9 vasıta değiştiriyorum. Hızlı olsun diye metro kullanıyorum. Ama yine kalabalık otobüslerde yolculuk ediyorum. Bu gün son bindiğim otobüs şoförünün sabrına hayran kaldım. Kapanmayan ön kapıyı on defa kapatmaya çalıştı ve on birinci kapamada "lütfen biraz çekilir misiniz?" dedi. Daha sonra öndeki otobüsü korna çalarak durdurmasını isteyen genç kızı da kırmayıp kornaya defalarca bastı. Hayır böyle yapması normal gelebilir sizlere ama benim gördüğüm şoförler genelde agresif oluyorlar.
Gel gelelim trafikte tek başına araba kullanan insanlara. Sadece benim gözüme mi batıyorlar? Bazıları istisna ama şunu söylemek istiyorum. Bir çoğuna sorsalar İstanbul trafiğinden şikayetçidir. Ama hiçbiri arabasını bırakıp metroya binmez. Birçoğu benzin fiyatının artışından şikayetçidir. Ama bir araba da çocuklarına sonra bir tane de eşine alırlar. Arabam yok diye söylemiyorum bunları. Olsa bile mecburi olmadıkça tek başıma çıkmam yola. Mecburi olmadıkça trafiği, bir de ben işgal etmem.
İstanbul seni seviyorum. Varsın trafiğin kusur olsun, sabırlı şoförlerin çok olsun :)
21 Şubat 2011 Pazartesi
"21.02.11"
20 Şubat 2011 Pazar
İstanbul
Şimdi Çamlıca’ da, çayımızı yudumlarken İstanbul’u gözleriniz kapalı dinlemek isteyenlerden misiniz? Arka fonda da Zeki Müren’ den “Elbet bir gün buluşacağız” olsa fena olmaz hani.
İstanbul’u anlatmaya benim sözlerim aciz kalır. Ama üstad öyle güzel anlatıyor ki ;
“Ben İstanbul'un kara sevdalısıyım.
Sevmek; ne kolay lâf bu böyle!..
- Filân şeyi seviyorum, falan şeyi sevmiyorum!
Diye, en ucuz, keyfî ve insiyaki hükümlerimizi, çok defa bu lâfla ortaya atarız. Halbuki bana sorarsanız, sevgi kadar basit ve girift, alelade ve harikulade, hiç ve her şey, hesabını vermediğimiz ve vermeye mecbur olduğumuz nesne yok bu dünyada...
Ben İstanbul'un kara sevdalısıyım...
Ve sevmek fiilinin, alelâdelik içinde harikuladeliğe eş olarak, onu ancak en girift tecellisi içinde canlandırabileceğine inanıyorum.”
Sevmek; ne kolay lâf bu böyle!..
- Filân şeyi seviyorum, falan şeyi sevmiyorum!
Diye, en ucuz, keyfî ve insiyaki hükümlerimizi, çok defa bu lâfla ortaya atarız. Halbuki bana sorarsanız, sevgi kadar basit ve girift, alelade ve harikulade, hiç ve her şey, hesabını vermediğimiz ve vermeye mecbur olduğumuz nesne yok bu dünyada...
Ben İstanbul'un kara sevdalısıyım...
Ve sevmek fiilinin, alelâdelik içinde harikuladeliğe eş olarak, onu ancak en girift tecellisi içinde canlandırabileceğine inanıyorum.”
Necip Fazıl Kısakürek
Ben bir İstanbul hayranıyım. Gürültüsü, trafiği, kalabalığı çekilmez gelebilir bazılarına. Emekli olunca şöyle Ege’ye, Akdeniz’e yerleşeceğim diyenleriniz vardır. Bir gün İstanbul’u terk edersem eğer bunun sebebi büyük olmalı. Yoksa İstanbul benim için vazgeçilmez. Adalar’da bisiklet keyfi, Piyer Loti’de çay keyfi, Rumelifeneri’nde kamp keyfi, Emirgan’da lale keyfi, günbatımını Salacak’ta izlemek ve daha bir sürü şey.
Akdoğan Özkan bütün bunları “İstanbul’da ölmeden önce yapılacak 101 şey” kitabında topladı. İşte o liste.
1. Şehrin En Eski “Apartmanını” Gör2. Dünyanın Başlangıç Noktasına Git
3. Palamuta İade-iİtibar Et
4. İstanbul’un 7 Harikasını Gör
5. Marmara’da Yelken Aç
6. Şehrin 13 Kapısından Geç
7. Günbatımını Salacak’ta İzle
8. En Yaşlı İstanbullularla Kucaklaş
9. Onunla Bir Dağ Evinde “Yıldız Pikniği” Yap
10. Yırtıcıların Gelişini Gözle
11. Avrupa’nın En Zarif Camisini Gör 12. “Körfezdeki Dalgın Suya Bir Bak”
13. Bir Osmanlı Sultanının Yatak Odasına Gir
14. Yan Yana 3 Odada 3 Asra Tanıklık Et
15. Şehrin Altın Kapısını Tıklat
16. İsa’nın Abisini Edirnekapı’da Gör
17. Yedi Tepeli şehrin Yedi Zirvesine Çık
18. Osmanlı Mistisizmini Pera’da yakala
19. Kendini Deniz Mahsulleriyle şımart
20. 1500 Yıllık Bir Sanat Galerisinde Dolaş
21. “Süleymaniye’de Bayram Sabahı”nı Yaşa
22. Fatih’in Sofrası’ndaki Tatlıdan Ye
23. Ayrancı Sokağı’nda Zaman Tüneline Gir
24. Canlı Ağaç Müzesinde Bir Gün Geçir
25. Sandalla Lüfer Peşine Geç
26. Dut Silkele
27. Kadıköy Acıçiğdemini Ömerli’de Karşıla
28. Bir Bahar Akşamında Bülbülü Dinle
29. En Kutsal Meryem Ana Kilisesini Gör
30. Bir İmparatoriçenin Zifaf Odasına Gir
31. Dünyanın En Eski Üniversitesini Gez
32. Erguvan Şenliğinde Hazır Bulun
33. En Gedikli Meyhneye Git
34. Kirazlı Bent Patikalarını Turla
35. Dünyanın 6 Minareli Tek Camisini Gör
36. Formula 1 Rüzgârını Yaşa
37. Papa’nın Sığındığı Camiyi Gör
38. Bir Kıtadan Diğerine Koş
39. Eyüp Sultan’dan Piyer Loti’ye Tırman
40. Aziyade’nin Mezarını Bul
41. Troçki’nin Sürgündeki Evini Gör
42. Hilalin Üzerindeki Haçın Sırrını Çöz
43. Avrupa’nın En Büyük Ahşap Binasını Gör
44. Çocukluğunun Ellerinden Tut Göztepe’de
45. En kanlı kuyunun 7 Kulesine Çık
46. Marmaracık’ta Bir Bahar Kamp Kur
47. Boğaz’da Mehtap Âlemine Katıl
48. Türkiye’nin En Eski Yalısını Gör
49. Yarım Asırdır El Değmemiş Bir Sokakta Yürü
50. Ara’da “Görülecek Olağanüstü Bir Şey” Ara
51. Açıkhava’da Hayattan Üç Saat çal
52. Ezan Sesinin Ttlı rekabetine Tanık Ol
53. Bir Hafta Sonunu Koca Sinan’a Ayır
54. Osmanlı’nın En Güzel Sltanat Kayığını Gör
55. Neşet Suyu’nda Form Tut
56. Onu Bir Saltanat Kayığı’nda Saraya Götür
57. Bir Vartavar’da Sevdiklerini Islat
58. İstanbul’un Zirvesinden Güneşi Batır
59. Nâzım’ın Dedesinin Köyünde Kiraz Ye
60. Osmanlı’nın Tınısına Bu Evde Kulak Ver
61. Şarap İskelesi’nde Rakıya Otur
62. Ağva’da İnzivaya Çekil
63. Zindanların En Karasına İn
64. Hıdrellez’de ‘Aya Yorgi’ye Tırman
65. İskele Meyhanelerinde Rakı-Balık Yap
66. Son Padişahın Son Buluşma Odasını Gez
67. Bak Bakalım Uçabilir Misin?
68. Balyan Ailesinin Yapıtlarıyla Tanış
69. En Eski Sinagog’da Nuh’un Gemisini Gör
70. İznik Çinilerinin Zaman Tüneline Gir
71. Boğaz’da “Dilenci Sefası”na Çık
72. En Güzel İstanbul Kitaplarını Oku
73. Dünyanın En Eski Aşk Şiirini Gör
74. Osmanlı’nın Aydınlanma Sarayını Gez
75. Caz Vapurunda Yerini Al
76. “Bir Tatlı Huzurunu” Bienalde Kaçır
77. İsa’nın Şifresini Ayasofya’da Çöz
78. Löngöz Ormanlarında Bir Hafta Sonu Geçir
79. Haliç’e Edirnekapı’dan İn
80. Mevlevilerin Sema Ayinine Katıl
81. Bir Hafta Sonu Şehirde Turist Ol
82. En Güzel İstanbul Şarkılarını Dinle
83. En Güzel Osmanlı Saatine Göre Buluş
84. Kayıp Demiryolunun İzini Sür,
85. Aya İrini’de Barışa Aç Yüreğini
86. Bir Medresede Nargile Tüttür
87. Bizans Derbilerinin Şampiyonuyla Tanış
88. Şehri Onunla Bir Helikopterde Turla
89. Dünyanın En Güzel Hamamında Sefa Sür
90. Ezeli Rekabetteki Dostluğu Gör
91. Oldies But Goldies Prtisi’nde Kurtlarını Dök
92. Fatih’in Çizimlerinin Esrarını Çöz
93. Şehrin İki Tepesini Havadan Aş
94. En Heyecanlı İki Buçuk Dakikayı Kaçırma
95. Vefa Bozacısı’nda Mola Ver
96. Ahiretin En Güzel Durak Taşını Gör
97. Bir Şehir Hatları Vapuruna Bin
98. Barışa Rock’ta “Başka Bir Dünya”ya Kulak Ver
99. Güvercinleri Hatırla
100.Ölmeden Önce Öl
101.Kendi Listeni Hazırla
Bu listede yaptıklarınız olabilir tabi. Ama alın yanınıza kafa dengi bir dostunuzu, gerçi illaki yanınızda birisi olması gerekmiyor. Kitabınızı bir de boş defterinizi alarak, hafta sonlarınızı İstanbul’u keşfederek geçirin. Ve bu günlerinizi not edin. Kolay gelsin J
19 Şubat 2011 Cumartesi
Karar Vermek
Geçtiğimiz haftalarda hocamız derste sormuştu "insan ne sıklıkla karar verir?" diye.
Gerçekten ne sıklıkla karar veririz?
Her sabah yeni bir karar almak...
Bir kere alıp arkasında durmak...
Gün içinde değiştirmek...
Her zaman yeni kararlar mı alırız?
Aldığımız kararları neden değiştiririz?
Aldığımız kararlardan pişman mıyız?
Fedakarlık ile bir bağlantısı var mıdır değiştirdiğimiz kararların?
Kararlarımızı etkileyenler ne?
Aldığımız kararları ne ölçüde uygulayabiliyoruz?
Sonunda kaybediyor muyuz? Kazanıyor muyuz?
Yoksa kararsız mıyız?
Yoksa hayatımız karar vermek ile mi geçer?
Gerçekten ne sıklıkla karar veririz?
Her sabah yeni bir karar almak...
Bir kere alıp arkasında durmak...
Gün içinde değiştirmek...
Her zaman yeni kararlar mı alırız?
Aldığımız kararları neden değiştiririz?
Aldığımız kararlardan pişman mıyız?
Fedakarlık ile bir bağlantısı var mıdır değiştirdiğimiz kararların?
Kararlarımızı etkileyenler ne?
Aldığımız kararları ne ölçüde uygulayabiliyoruz?
Sonunda kaybediyor muyuz? Kazanıyor muyuz?
Yoksa kararsız mıyız?
Yoksa hayatımız karar vermek ile mi geçer?
18 Şubat 2011 Cuma
"18.02.11"
16 Şubat 2011 Çarşamba
Memleket
Aslen Trabzonlu olduğum bir dakika içinde belli oluyor. Gerek konuşmalarım, gerekse mizacım ele veriyor. Bundan dolayı rahatsız değilim elbette. Yöresel farklılıklar bir gerçek. Herkeste olmasa bile çoğu insanlar memleketlerinden izler taşır. Hani derler ya karadenize özgü, doğuya özgü...
Bugün turist gibi gezdiğimiz memleketleri bir de büyüklerimizden dinlemeyi tavsiye ederim. Her gece annemin karadeniz kanallarını ısrarla açtırmasını, orada gördüğü bir dağ ile dalıp gitmesini, duyduğu soyadları ile tanıdıklarını bağdaştırmalarını, gözlüğünü takıp daha da yakından incelemesine anlam veremiyordum. Sorduğumda "Sen anlamazsun kızum, ne bileceksin" diyordu. Geçtiğimiz sene Trabzon'a gittim. Dedemin evini, babamın evini, annemlerin ot topladıkları yamaçları, yaylalarını gezdim. Ne olduğunu anlayamadığım bir duygu beni de kapladı. Bir hüzün. Annem, babam burada yaşamıştı. Burada doğup büyümüşlerdi.
Yeşilin her tonunun bulunduğu bu memlekette "sevdaluk" da başkaydı. Bugün yazılan şarkıların, ağıtların bir çoğu, durup düşünülerek değil o anlık duyguların dile vurulması ile ortaya çıktı. Yaylalardan yaylalara söylenen atma türkülerde, karadeniz insanın kıvrak zekasının yanı sıra, duyguların derinlerde yaşanması da büyük bir etkendir. Sanki o zamanlar aşklar daha sağlamdı. Daha bir samimi. Bunu hissettirebiliyorlar bana. İnsan özeniyor böyle aşklara.
Köylerinden şehirlere göç edenler, şimdilerde doğasını da bozarak oralara evler yapmakta. Bir dönüş söz konusu. Bir şekilde insanlar kopamıyor özünden, ya da artık metropollerin hızından yorulmuş olsa gerek soluğu memleketlerinde alıyorlar.
Ben dışarıdan bir göz ile yazdım yazımı. Birgün Trabzonlu bir hemşehrimle yaptığım röportajı yayınlarım inşallah.
Dedemin evi. Tabi şimdilerde yaşanılacak bir halı yok ama annemlerin anıları ile dolu bir ev.
Bugün turist gibi gezdiğimiz memleketleri bir de büyüklerimizden dinlemeyi tavsiye ederim. Her gece annemin karadeniz kanallarını ısrarla açtırmasını, orada gördüğü bir dağ ile dalıp gitmesini, duyduğu soyadları ile tanıdıklarını bağdaştırmalarını, gözlüğünü takıp daha da yakından incelemesine anlam veremiyordum. Sorduğumda "Sen anlamazsun kızum, ne bileceksin" diyordu. Geçtiğimiz sene Trabzon'a gittim. Dedemin evini, babamın evini, annemlerin ot topladıkları yamaçları, yaylalarını gezdim. Ne olduğunu anlayamadığım bir duygu beni de kapladı. Bir hüzün. Annem, babam burada yaşamıştı. Burada doğup büyümüşlerdi.
Yeşilin her tonunun bulunduğu bu memlekette "sevdaluk" da başkaydı. Bugün yazılan şarkıların, ağıtların bir çoğu, durup düşünülerek değil o anlık duyguların dile vurulması ile ortaya çıktı. Yaylalardan yaylalara söylenen atma türkülerde, karadeniz insanın kıvrak zekasının yanı sıra, duyguların derinlerde yaşanması da büyük bir etkendir. Sanki o zamanlar aşklar daha sağlamdı. Daha bir samimi. Bunu hissettirebiliyorlar bana. İnsan özeniyor böyle aşklara.
Köylerinden şehirlere göç edenler, şimdilerde doğasını da bozarak oralara evler yapmakta. Bir dönüş söz konusu. Bir şekilde insanlar kopamıyor özünden, ya da artık metropollerin hızından yorulmuş olsa gerek soluğu memleketlerinde alıyorlar.
Ben dışarıdan bir göz ile yazdım yazımı. Birgün Trabzonlu bir hemşehrimle yaptığım röportajı yayınlarım inşallah.
Dedemin evi. Tabi şimdilerde yaşanılacak bir halı yok ama annemlerin anıları ile dolu bir ev.
14 Şubat 2011 Pazartesi
"14.02.11"
Etiketler:
Esra Karaca,
Fotoğraf,
Kocataş,
Sarıyer
13 Şubat 2011 Pazar
Hira
"Her Peygamberin bir hirası vardır." demişti bir sevdiğim. Her peygamberin düşünmek için insanlardan uzaklaştığı bir yer. Hz. Yusuf'un kuyudan saraylara yükselişi ve güzelliği ile sınavında bir hira vardı. Hz. İbrahim'in teslimiyetinde bir hira vardı. Tek hirası olmayan peygamber Hz. İsa idi. Çünkü o doğduğunda peygamberdi. Hira düşünmekti, hira sınav ile mücadele etmekti, hira başlangıçtı, hira doğuştu, bir ümmetin doğuşu.
Hira mağarasının yeri bende çok farklı. Mekke'de bozulmamış, özünü korumaya çalışan nadir yerlerden birisi. Orada düşünmek istedim bende. Efendimizin o sıkıntılı hallerinde buraya çekilmesini. Bu dağa tırmanıp Mekke'yi izleyişini. Hepsini düşündüm ve sonra "ikra" ile müjdelenmesini. Bir ümmetin doğuşunu. Rabbim nasip ederde bir kızım olursa adını "Hira" koymak istiyorum. Hira, bir ümmetin doğuşu.
"Efendim, sen hala kırk yaşındasın ve hala ümmetinin başındasın."
Doğum günün kutlu olsun sevgili. En sevgili.
Hira mağarasının yeri bende çok farklı. Mekke'de bozulmamış, özünü korumaya çalışan nadir yerlerden birisi. Orada düşünmek istedim bende. Efendimizin o sıkıntılı hallerinde buraya çekilmesini. Bu dağa tırmanıp Mekke'yi izleyişini. Hepsini düşündüm ve sonra "ikra" ile müjdelenmesini. Bir ümmetin doğuşunu. Rabbim nasip ederde bir kızım olursa adını "Hira" koymak istiyorum. Hira, bir ümmetin doğuşu.
"Efendim, sen hala kırk yaşındasın ve hala ümmetinin başındasın."
Doğum günün kutlu olsun sevgili. En sevgili.
9 Şubat 2011 Çarşamba
Hz. Yusuf (a.s.)
Hz. Yusuf'un hikayesini bilirsiniz az çok. Babam ufakken Kur'an-ı Kerim'i meali okurken, ondan hep Hz. Yusuf'un kıssasını okumasını isterdim. Kıssa, hikaye olduğu için belki de çocuk ruhuma hitap ediyordu. Hz. Yusuf (a.s.), küçük yaşta kardeşleri tarafından bir kuyuya atılmış, daha sonra köle olarak satılmış, ardından uğradığı bir iftira nedeniyle uzun yıllar hapiste kalmış, yıllar boyu bu gibi zorluklarla sınava tabii tutulmuştu. Ardından Allah, onu tüm bu sıkıntılardan kurtararak kendisine güç ve iktidar vermişti.
Kardeşleri onu neden istememişti? Neden kuyuya atmışlardı?, Orda tek başına ne yapardı?. Bu kıssayı hayal meyal oturtmaya çalışmıştım kafamda. Ama biraz daha büydüğümde kardeşlerinin onu kuyuya atmasının sebebinin kıskançlık olduğunu öğrendim. Onun sınavı da böyleydi diye düşündüm. Ama daha da büyüdüğümde, şu sıralarda yani yeni birşey daha öğrendim. Ve bir kez daha Hz. Yusuf'un ahlakına hayran kaldım. İşte o ayet;
"...şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz ki Rabbim dilediğine lütfedicidir. Kuşkusuz O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir." (yusuf süresi 100)
Yusuf'u kıskanıp onu kuyuya atan kardeşlerine dua etmenin yanı sıra onunla arasını bozanın şeytan olduğunu söylüyor. Nasıl bir erdemliliktir bu. Nasıl bir hoşgörü. Elbette o peygamber ve bize örnek. Ama bugün kaçımız bu davranışın yarısını gösterebiliyoruz. En ufak bir tartışmayı bile kine, nefrete dönüştürüp günlerce içimizde taşıyabiliyoruz.
İnşallah Hz. Yusuf'un ahlaki ile ahlaklanabiliriz bizde. Beni çok etkilediği için paylaşmak istedim.
Kardeşleri onu neden istememişti? Neden kuyuya atmışlardı?, Orda tek başına ne yapardı?. Bu kıssayı hayal meyal oturtmaya çalışmıştım kafamda. Ama biraz daha büydüğümde kardeşlerinin onu kuyuya atmasının sebebinin kıskançlık olduğunu öğrendim. Onun sınavı da böyleydi diye düşündüm. Ama daha da büyüdüğümde, şu sıralarda yani yeni birşey daha öğrendim. Ve bir kez daha Hz. Yusuf'un ahlakına hayran kaldım. İşte o ayet;
"...şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz ki Rabbim dilediğine lütfedicidir. Kuşkusuz O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir." (yusuf süresi 100)
Yusuf'u kıskanıp onu kuyuya atan kardeşlerine dua etmenin yanı sıra onunla arasını bozanın şeytan olduğunu söylüyor. Nasıl bir erdemliliktir bu. Nasıl bir hoşgörü. Elbette o peygamber ve bize örnek. Ama bugün kaçımız bu davranışın yarısını gösterebiliyoruz. En ufak bir tartışmayı bile kine, nefrete dönüştürüp günlerce içimizde taşıyabiliyoruz.
İnşallah Hz. Yusuf'un ahlaki ile ahlaklanabiliriz bizde. Beni çok etkilediği için paylaşmak istedim.
7 Şubat 2011 Pazartesi
Ve gider...
İnsanın en yakını olarak belledikleri uzak düşer ya bir zaman sonra.
Yanındayken bitmesin bu an, dursun zaman istersin ama zaman akıp gider ve sen o anı düşünür düşünür mutlu olursun.
Bu bazen dostundur ve sana içten "kardeşim" dediği anı unutamazsın.
Bu bazen babandır ve darıldığında yanına sokulmasını unutamazsın.
Bu bazen yârdır ve sana kimsenin bakmadığı kadar içten baktığı anı unutamazsın.
Ve bir zaman gelir o dost gider, o baba gider ve o yâr gider.
Beklersin, beklersin, beklersin gelmez.
Otobüse ilk duraktan binersin son durakta inersin ama o, senin bindiğin otobüse hiç binmez.
Durakta beklerken onca insan geçer önünden ama içlerinden hiç birisi o değildir.
Birçok ortak nokta vardır ama olmayacak ya, teğet geçer hep.
Hani dünya çok küçüktü.
Ama Rabbim büyük ve hikmet sahibi.
Neden hala tevekkül etmiyoruz?
Yanındayken bitmesin bu an, dursun zaman istersin ama zaman akıp gider ve sen o anı düşünür düşünür mutlu olursun.
Bu bazen dostundur ve sana içten "kardeşim" dediği anı unutamazsın.
Bu bazen babandır ve darıldığında yanına sokulmasını unutamazsın.
Bu bazen yârdır ve sana kimsenin bakmadığı kadar içten baktığı anı unutamazsın.
Ve bir zaman gelir o dost gider, o baba gider ve o yâr gider.
Beklersin, beklersin, beklersin gelmez.
Otobüse ilk duraktan binersin son durakta inersin ama o, senin bindiğin otobüse hiç binmez.
Durakta beklerken onca insan geçer önünden ama içlerinden hiç birisi o değildir.
Birçok ortak nokta vardır ama olmayacak ya, teğet geçer hep.
Hani dünya çok küçüktü.
Ama Rabbim büyük ve hikmet sahibi.
Neden hala tevekkül etmiyoruz?
6 Şubat 2011 Pazar
"06.02.11"
3 Şubat 2011 Perşembe
Bekleyiş
Karşı duvarın üzerinde sıralanan kuşları, camın arkasından izleyen kız ne düşünüyor olabilir?
Burnuna arada vuran o kokuya alışıyor insan bir süre sonra.
Herkes uyuduktan sonra koridorda atılan voltalar, tek kişilik koltukta şekerleme esnasında görülen hayal ile gerçek arası gidip gelen ve uyanıldığında yüzde tebessüm uyandıran rüyalar.
O rüyalarda olmak istenilen görülmüştür çünkü.
Refakatçının hastası iyileşmiştir rüyasında.
Siz hiç refakatçi oldunuz mu?
Doktorun "Allah'tan umut kesilmez, her şeye hazırlıklı olun" sözü ile muhatap oldunuz mu?
Bu sözün ardından yatakta bekleyen hastanızın yüzünde bazen kaybolsa da çoğu zaman var olan o ümidi incelediniz mi?
O uyurken onu izlediniz mi?
Onunla geçirdiğiniz zamanları yine geçirebilmek için dualarınızı, göz yaşları ile sundunuz mu?
Ya hasta;
Hasta olduğunu bile kabullenmez çoğu zaman, hep o günü bekler.
Diğerleri gibi hastaneden yürüyerek sapasağlam çıkacağı günü.
Ziyarete gelenlerin yüzlerine bakışları çok farklıdır.
Gelenlerin, refakatçiler ile kapının arkasında yaptıkları konuşmaları duymak istemez çoğu zaman.
Gözleri hep kapıdadır. Gelecek birisini beklerler.
O kapıdan kırk yıllık düşmanı bile girse sevinir. Onunla yaşadığı güzel günleri yad eder.
Dua eder hasta. Hastanın duası kabul olurdan yola çıkarak. Yine gelin der. Bazen de "Bir daha ki sefere evde görüşürüz inşallah" der.
"Bizden bir isteğiniz var mı?" sorusuna;
"Dua" der. Dua...
Bize çok uzak duygular değil bunlar. Unutmayalım diyecektim sadece. Teselli olunmaz belki ama sadece gidip yanlarında gözlerine bakmamız bile yeter. Gidelim, görelim, dua alılım. Dua edelim.
2 Şubat 2011 Çarşamba
1 Şubat 2011 Salı
Anılar
Sevdiklerimiz, değer verdiklerimiz tarafından ihanete uğradığımızda, en yakınlarımızı kaybettiğimzde, dilimizden dökülen cümleleri iki başlık altında toplayabiliriz;
- Neden ben?.. vb
- Allah'ım sabır ver?..vb
Kaybetmek, sadece insanın yaşamı ile son bulan bir olay değildir. Bizim hayatımızda var olmaması bizim için bir kayıptır. Belki biz istedik, belki o. Ama gitti. Hayatımızda var olan insanlar bizim için bir hazinedir. Her insan bir kazanımdır. Her insandan alabileceğimiz birşeyler vardır. Bu çıkar anlamından değil elbette.
Anılar insanın hazineleridir. Ya da mirası. Her anı, içinde var olan diğer kişiye mirastır. Anılar tek değildir çünkü. Tek olsa sır olurdu. İnsan anılarını kendisi yaşatır ama öldüremez ki. Hiçbir anı unutulmaz. Ama hatırlama şeklimiz değişebilir. Öfke ve kin ile hatırladıklarımızı, bugün pişmanlık ve acıma ile hatırlayabiliriz. Ya da zamanında keşke dediklerimizi bugün iyiki de öyle olmuş diyebiliriz. Anılarımızı öldürmek için uğraşmak, kendimizden çaldığımız zamandır. Anılar ölmez çünkü, ölmesi de gerekmez.
İyi ya da kötü onlar bizim hazinemiz.
O gittiyse bile mirası bizde. Kabul etmeme lüksümüz yok. Ama paylaşmak bizim elimizde.
Cebimizde olan anılardan istediğimizi sunabiliriz. Cebimiz boş diyemeyiz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)