16 Şubat 2011 Çarşamba

Memleket

             Aslen Trabzonlu olduğum bir dakika içinde belli oluyor. Gerek konuşmalarım, gerekse mizacım ele veriyor. Bundan dolayı rahatsız değilim elbette. Yöresel farklılıklar bir gerçek. Herkeste olmasa bile çoğu insanlar memleketlerinden izler taşır. Hani derler ya karadenize özgü, doğuya özgü...
            Bugün turist gibi gezdiğimiz memleketleri bir de büyüklerimizden dinlemeyi tavsiye ederim. Her gece annemin karadeniz kanallarını ısrarla açtırmasını, orada gördüğü bir dağ ile dalıp gitmesini, duyduğu soyadları ile tanıdıklarını bağdaştırmalarını, gözlüğünü takıp daha da yakından incelemesine anlam veremiyordum. Sorduğumda "Sen anlamazsun kızum, ne bileceksin" diyordu. Geçtiğimiz sene Trabzon'a gittim. Dedemin evini, babamın evini, annemlerin ot topladıkları yamaçları, yaylalarını gezdim. Ne olduğunu anlayamadığım bir duygu beni de kapladı. Bir hüzün. Annem, babam burada yaşamıştı. Burada doğup büyümüşlerdi.
           Yeşilin her tonunun bulunduğu bu memlekette "sevdaluk" da başkaydı. Bugün yazılan şarkıların, ağıtların bir çoğu, durup düşünülerek değil o anlık duyguların dile vurulması ile ortaya çıktı. Yaylalardan yaylalara söylenen atma türkülerde, karadeniz insanın kıvrak zekasının yanı sıra, duyguların derinlerde yaşanması da büyük bir etkendir. Sanki o zamanlar aşklar daha sağlamdı. Daha bir samimi. Bunu hissettirebiliyorlar bana. İnsan özeniyor böyle aşklara.
            Köylerinden şehirlere göç edenler, şimdilerde doğasını da bozarak oralara evler yapmakta. Bir dönüş söz konusu. Bir şekilde insanlar kopamıyor özünden, ya da artık metropollerin hızından yorulmuş olsa gerek soluğu memleketlerinde alıyorlar.
            Ben dışarıdan bir göz ile yazdım yazımı. Birgün Trabzonlu bir hemşehrimle yaptığım röportajı yayınlarım inşallah.


Dedemin evi. Tabi şimdilerde yaşanılacak bir halı yok ama annemlerin anıları ile dolu bir ev.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder